www.ideayayinevi.com
 
KAVRAMLAR
Açıklama; Belit; Biçimsel Mantık; Bilgi; Bilim; Bilim Felsefesi; Brown Devimi; Doğa; Doğa Felsefesi; Deneyim; Eşölçümsüzlük; Geometri; Görgücülük; Kalkülüs; Kavram; Kozmoloji; Kuram; Mantık; Matematik Felsefesi; Nedensellik; Pozitivizm (Olguculuk); Quantum Mekaniği; Realite; Simgesel Mantık?; Tanıtlama; Yasa; Yöntem; Us; Uzay; Uzay-Zaman-Özdek; Video; Video 2;
ADLAR
Einstein
; Feynman; Hegel; Kuhn, Thomas; Laplace; Newton; Ørsted; Viyana Çevresi;
DIŞSAL BAĞLANTILAR
Quantum Physics And The Nature Of Reality; The Scale of Universe;


Doğanın ve Tinin bilgisi insanın belirlenimidir. İnsana bilgisizlik yüklemek ona bilme gücünü yüklemektir. Doğanın ve Tinin bilgisi de insanın insan olması için tıpkı estetik ve etik gelişim gibi saltık olarak zorunludur. Bu olmadığında, insan henüz kendisi değildir, henüz bütün insan değildir. Görgül bilgi bu yarı-insana aittir, onun fenomenal denilen bilincidir, gerçek bilgi değildir, ve bu nedenle görgül bilimler kendilerinden daha iyisinin       arayışı içindedirler. Bilim Felsefesi adı verilen bu arayışta doğrudan doğruya insan Usunun Doğanın ve Tinin bilgisine yetenekli olduğu varsayılır. Bu olanak Doğa ve Tin alanlarının özsel olarak ussal olmalarına bağlıdır. Bu sayıltıyı bilgiye yükseltmenin kendisi bilimin işidir ve bu özsel ussallığın bilimi Usun Bilimi, Mantık Bilimidir. Doğanın ve Tinin bilgisi Usun bilgisini gerektirir.
 
     
     

 

 

Schelling: Bir Doğa Felsefesi İçin Düşünceler (Ideen zu einer Naturphilosophie)
Karl Ludwig Michelet: Hegel'in Doğa Felsefesi'ne Önsöz (İngilizce)

   
Schelling Üzerine Michelet                
"'Doğa üzerine felsefe yapmak doğayı yaratmaktır' [diyordu Schelling]. Şimdi Hegel'in bize bıraktığı gereçler varsıllığından Hegel Toplumu tarafından bana verilen bu paha biçilmez kalıtı yayıma hazırlama görevini bitirirken, gerçekte Doğa Felsefesinin yeniden dirilişini tasarlamış olan insanı [Schelling] alıntılayarak başlamak ancak uygun olabilir. Coşkunun tam bir enerjisi ve düşünceye dayalı bilgiye duyulan en yüksek güven ile yüklü bu tümce modern bilimin tanrısal ikizlerinin kırk yıl önce savunduğu ve derin-düşüncenin sıradan felsefesine ve onunla bağlanan herşeye karşı utkulu olarak savundukları bakış açısını anlatır. [Hegel ve Schelling'in] dostlukları erken gençlik dönemlerinde gelişti ve Jena'daki kamusal etkinliklerinde ve 'Eleştirel Felsefe Dergisi'nin yayımlanmasında güçlendi. "Hegel'in bilimleri kapsamında aşılamaz olan ve benzerini yalnızca Aristoteles'in yazılarında bulan bir yapıya yükseltmesini sağlayan zemini bu dostluk hazırladı. Eğer şimdi utku kazanmış gerçeğin güneşli günü yüzyılın onunla başladığı parlak ve şanlı şafaktan sonra bilimin göklerine yükseliyorsa, Doğa Felsefesi üzerine bu derslerde o zamanlar tomurcukta olan çiçeklerin çelenginden olgunlaşmış seçme meyvelerden birini bulacağız.

"Schelling'in bu sözleri gösterişli bulunabilir, ve şimdi felsefeye öylesine sık yöneltilen kendini-tanrılaştırma suçlamasının kanıtı olarak alınabilir. Ama şair felsefenin kaygısının 'yaratılışın büyük düşüncelerini yeniden-düşünmek' olduğunu söyler, ve eğer düşünceyi bu yolda anlatırsak daha az gösterişli görünür. Gerçekte Doğa üzerine felsefe yapmada amacımız Doğanın anlaşılır özünü ya da yaratıcı düşüncelerini kendi tinsel içselliğimizden düşünerek yeniden-üretmek değilse ne olabilir?

"Ama genellikle ileri sürülür ki, deneyim bilimsel bilginin biricik temeli olduğuna göre, Doğanın düşünceler yoluyla kavranması olan bir Doğa Felsefesinin bütün işi boş ve ütopiktir. Hiç kuşkusuz Doğa Felsefesinin deneyime dayanmadıkça Doğa üzerine düşünmeyi hiçbir zaman başaramayacağı yadsınamaz; ama bu düşünceler bir iç kaynaktan akmadıkça, deneyimler hiçbir biçimde düşüncelerin keşfine götüremez." — Karl Ludwig Michelet.

Michelet'in bu son yargısı çağdaş pozitivizmin bir eleştirisidir — daha o doğmadan önce. Aslında Bilimin salt bir deneyim ya da duyu-algısı sorunu olmadığı, Bilimin a priori yapıldığı olgusunun bilincinin doğuşu felsefenin kendisinin doğuşudur. Bilginin kaynağını dışsal "deneyim"de arayan ve deneyimin içsel düşünce ile ilgisini anlamayan çağdaş "Bilim Felsefesi" o zaman yalnızca doğmamış felsefe olarak görünür.



Karl Ludwig Michelet (1801-1893) came of a French Calvinist family. He was born in Berlin and educated at the French Grammar School there. In 1819 he was matriculated at Berlin University and began to study law, but Hegel's lectures on logic and the philosophy of right broadened his interests, and in 1824 he took his doctorate in philosophy. In 1826 he qualified as a university teacher and lectured at Berlin until 1874. He was appointed professor there in 1829, and from 1825 until 1850 was also a teacher at his old school.

He tended to belong to the Hegelian left, and did a great deal of work faithfully defending what he considered to be orthodox Hegelianism. He joined the 'Society for scientific criticism' in 1827, and contributed to its 'Jahrbucher fur wissenschaftliche Kritik'. He edited vol. I, 'Hegel's philosophische Abhandlungen' and vols. XIII-XV, 'Geschichte der Philosophie', as well as this volume of the complete edition of Hegel's works.
He wrote three works on the ethics of Aristotle (1827, 1835, 1836), and several works on the history of philosophy: see for example 'Geschichte der letzten Systeme der Philosophie in Deutschland von Kant bis Hegel' (2 vols. Berlin, 1837-1838). Although he is a competent scholar he does not show much originality as a thinker. This is particularly noticeable in his 'Das System der Philosophie' (4 vols. Berlin, 1876-1879) which is very largely a mere paraphrase of Hegel's system. Volume 3 of this work (Berlin, 1876, p. 486) is devoted entirely to the philosophy of nature, but it shows very little intelligent assessment of the scientific developments that had taken place since Hegel lectured.

See the article by Adolf Lasson in 'Allgemeine Deutsche Biographie' vol. 55 pp. 842-844 (Leipzig, 1910): E. H. Schmitt 'Michelet und das Geheimnis der Hegelschen Dialektik' (Frankfurt-on-Main, 1888): Pasquale d'Ercole 'C. L. Michelet e l'Hegelianismo' ('Riv. Ital. di Filos.' IX, 1894).
186,9 Michelet did not know of Hegel' s lectures on the philosophy of nature delivered at Jena in 1803-1804: see Johannes Hoffmeister Jenenser Realphilosophie I. Die Vorlesungen von 1803-04' (Leipzig, 1932). An even earlier treatment of the subject (1801-1802) is to be found in Georg Lasson's 'Jenenser Logik, Metaphysik und Naturphilosophie' (Leipzig, 1923). Hegel's Heidelberg Encyclopaedia has recently been republished by Hermann Glockner: see 'Enzyklopadie der philosophischen Wissenschaften im Grundrisse' (Stuttgart, 1956).
              "Bilim a priori yapılır" anlatımı deneyime önsel kavramların deneyime uygulanmasını belirtir.



Hans Christian Ørsted: Schelling, Naturphilosophie, Tanrı

"As is known, Schelling's merit is to have established Naturphilosophie and with it affected all sciences. The genius of this was not that he constructed nature, and least of all the way he constructed it; but his merit was to view nature as a whole [as] organization. The words: "Nature is a productive product," would, when properly understood, and they are clearly enough commented on by him, be enough to mark him as a comprehensive and deeply penetrating spirit. He has reiterated this in many different ways. The most beautiful and striking is that nature is nothing other than the revelation of the Divine. You can respond to me that many others have said this before him. I very willingly admit that, and I will say more: All philosophers of great genius have felt this, indeed, said it more or less clearly, but Schelling has articulated it in our time, a time when only a few religious people believed it, but no philosophers perceived it.

Mathilde Ørsted, ed., Breve fra og til Hans Christian Ørsted, 2 vols. (Kbn: Ch. Linds Forlag, 1870), vol. 1: 230.

"Bilindiği gibi, Schelling'in değeri Naturphilosophieyi kurmuş ve onunla tüm bilimleri etkilemiş olmasıdır. Burada yatan dahilik Schelling'in doğayı kurmuş olması değil, onu kurma yolu ise hiç değildi; ama değeri doğayı bir bütün örgütleniş olarak görmesi idi. 'Doğa üretken bir üründür' sözleri, doğru anlaşıldığında, ve onun tarafından yeterince açık olarak yorumlanmışlardır, onu kavrayışlı ve derine işleyen bir ruh olarak görmek için yeterli olacaktır. Bunu biçok değişik yolda yinelemiştir. En güzel ve çarpıcı olanı Doğanın Tanrısalın bildirilişinden başka birşey olmamasıdır. Bana bunu ondan önce başka birçoklarının söylediği yanıtını verebilirsiniz. Bunu çok isteyerek kabul ederim, ve daha çoğunu söyleyeceğim: Büyük dehaları olan tüm felsefeciler bunu duyumsamış, giderek az çok açık olarak söylemişlerdir, ama Schelling onu bizim zamanımızda, ancak az sayıda dindar insanın ona inandığı ama hiçbir felsefecinin onu algılamadığı bir zamanda anlatmıştır."

   

                 
"Romantik" Doğa Felsefesi    
The earliest philosophy of science in the last two hundred years is Romanticism, which started as a humanities discipline and was later adapted to science as a humanities specialty. The Romantics view the aim of science as interpretative understanding, which is a mentalistic ontology acquired by introspection. They call language containing this ontology "theory". The most successful science sharing in the humanities aim is economics, but since the development of econometrics that enables forecasting and policy, the humanities aim is mixed with the natural science aim of prediction and control.
(Hickey, T. J: "History of Twentieth Century Philosophy of Science," Copyright 1995, 2005:The book is online: http://www.philsci.com)
"a mentalistic ontology acquired by introspection" "Mentalistic ontology" ile anlaşılan şey kavramın, ideanın varlığıdır. Görgül bilinç ideanın nesnel varlığını tanımaz, çünkü 'varlık' ile fiziksel-duyusal olanı anlar. "Introspection" ise 'düşünmek' yerine kullanılır, ve düşünce ise görgül bilinç için bütünüyle öznel ve içsel bir sorundur, realite ile ilgisizdir.

"natural science aim of prediction and control"
Doğa Biliminin amacı tahmin ve denetim olarak belirtiliyor anlamak, bilmek olarak değil. Bu yararcı ve yetkeci bakış açısı Aydınlanmanın görgücü tininin gecikmiş bir yeniden belirişi olarak görünür.

" Positivism followed Romanticism. Many Positivists were physicists, who took physics as the paradigm of the empirical sciences.."
"The term "theory" in the Positivist philosophy of science means language referring to entities or phenomena that are not directly observable".
"Pragmatism followed Positivism"
"Theories, laws and explanations are linguistic artifacts. Therefore philosophy of language is integral to philosophy of science."
(Tüm alıntılar aynı yerden.)



Richard Feynman: Bilim Felsefesi Üzerine
Feynman bilim felsefesinin bilimcilere aşağı yukarı ornitolojinin kuşlara yararlı olduğu kadar yararlı olduğunu söyler. (Nobel ödüllü bir başka fizikçiye, Steven Weinberg'e göre bilim felsefesinin pozitivizm gibi belli biçimleri bilimsel ilerlemeyi engellemiştir.)

Once in Hawaii I was taken to see a Buddhist temple. In the temple a man said, "I am going to tell you something that you will never forget." And then he said, "To every man is given the key to the gates of heaven. The same key opens the gates of hell."And so it is with science. In a way it is a key to the gates of heaven, and the same key opens the gates of hell, and we do not have any instructions as to which is which gate. Shall we throw away the key and never have a way to enter the gates of heaven? Or shall we struggle with the problem of which is the best way to use the key? That is, of course, a very serious question, but I think that we cannot deny the value of the key to the gates of heaven.

Bir keresinde Hawaii'de bir Budist tapınağı görmeye götürüldüm. Tapınakta biri, "Sana hiç unutmayacağın birşey söyleyeceğim" dedi: Ve sonra "Her insana cennet kapılarının anahtarı verilidir," dedi. "Aynı anahtar cehennem kapılarını da açar." Bilim için de bu böyledir. Bilim bir bakıma cennet kapılarının anahtarıdır, ve aynı anahtar cehennem kapılarını da açar, ve hangisinin hangi kapı olduğu konusunda hiçbir bilgimiz yoktur. Anahtarı atalım ve hiçbir zaman cennet kapılarına giden bir yolumuz olmasın mı? Yoksa anahtarı kullanmanın en iyi yolunun hangisi olduğu problemi ile uğraşalım mı? Bu hiç kuqkusuz çok ciddi bir sorudur, ama sanırım cennet kapılarının anahtarının değerini yadsıyamayız."

   
                 
Doğa ve Us
Jonathan Schaffer kuşlara ornitoloji öğretme konusunda iyimser olsa da, açıktır ki kuşlar ornitoloji öğrenemezler çünkü öğrenir öğrenmez kuş olmaya son verirler. Bilimsel araştırma (ki Logosun işidir) Doğaya ve Tine orada kendi ussallığını, kendi logosunu bulacağı beklentisi ile yaklaşır. Bu beklentinin bilinçli olmasının, bilimcinin nesnesinin kendinde ussal olduğunun daha şimdiden biliniyor olmasının sonuçları modern dönemde herkesten çok Descartes, Leibniz, Kepler, Örsted, Maxwell durumunda ortadadır. Bu adlar Doğayı ussal olarak gördüler. Doğanın bilgisi Doğanın ussallığını gerektirir. Bunu anlamak için görgül bilimcinin kendisinin ussal olarak düşünen bir varlık olduğunu anlaması gerekir. Doğaya usu ile, kavramları ile yaklaştığının ve böylece orada gerçekte yalnızca kendini, kendi usunu aradığının bilincinde olması gerekir.
      Bilim Felsefesi = Doğa ve Tin Bilimlerinin Felsefesi
Bilim Felsefesi başlığındaki 'bilim' sözcüğü görgül-pozitif bilimler olarak okunmalıdır. O zaman aralarında herhangi bir ayrım yapmaksızın görgül Doğa Bilimlerini ve görgül Tin Bilimlerini kapsar. Bu ilişkilendirme Hegel'in Ansiklopedisi'ndeki Doğa ve Tin Felsefeleri bölümlerini kapsarken, Mantık Bilimi'ni dışarıda bırakır. Bilim Felsefesi henüz Doğa ve Tin alanlarının Kavramlarının bir çözümlemesi ile ilgilenmez. Bunun için Kavramın doğasının kendisini kavramasının gerektiğinin bilincinde değildir.
       



 

Laplace: Belirlenimcilik
Determinizm eğer herşey belirli değilse determinizm değildir, öyle ki belirsiz olan bile belirlidir çünkü belirlenimsizdir. Belirlenmek nedensellik ilişkisine girmek demek değildir. Sözcüğü anlatması gereken kavramına göre anlarsak, belirli olmak olumsuzlama içermektir: Tüm belirleme olumsuzlamadır. Belirlenimcilik kimi şeylerin belirli, kimilerinin belirlenimsiz olduklarını değil, saltık olarak herşeyin belirlenim taşıdığını anlatır. Hiçbirşey salt kendisi değil, saltık değil, ama başkası ile ilişki içinde göreli bir varlık, belirli-Varlıktır. Belirlenmek açıktır ki ilişki içinde olmak, ama dolaysız ilişki olarak kendi karşıtı ile ilişki içinde olmaktır. Belirlenimsiz olmak ilişkisiz olmak, saltık ya da soyut olmaktır ve ilk olarak analitik felsefenin daha öte tüm çözümlemeye kapalı olan 'yalın'ı böyle bir saltıktır, çünkü hiçbir olumsuzlama, hiçbir sınır, hiçbir bağıntı içermez.
Laplace: An Essay of Probabilities NEDENSELLİK
"The word 'chance,' then expresses only our ignorance of the causes of the phenomena that we observe to occur and to succeed one another in no apparent order." "O zaman 'şans' sözcüğü yalnızca görünürde hiçbir düzen olmaksızın yer aldıklarını ve birbirlerini izlediklerini gözlediğimiz fenomenlerin nedenlerine ilişkin bilgisizliğimizi anlatır."

Şans, kaos, raslantı ya da olumsallık da zorunluktur. Doğanın oluş sürecinin homo sapienste doruklanması erekseldir. Bu erekselliğin kendisi Platonik İdeadan başka birşeyi anlatmaz. Tin durumunda ereksellik daha belirtiktir çünkü hiçbirşey bilmeyen homo sapiensin bilgi yetisi ile donatılı olması onun başlangıçta kendisinden daha çoğu olduğunu anlatır.

 


 

Hobson: Nedensellik Doğada Geçerli Değil
Bu anlatım David Hume'un Nedensellik çözümlemesinin bir yeniden bildirimidir: Bilim yalnızca betimleme yapar, ama nedensellik temelinde bir açıklama veremez.
The Domain of Natural Science NEDENSELLİK


 

Peirce: Nedensellik Salt Bir Addır
Burada evrensel bir nedensellik kavramının olmadığı, çünkü kavramın her bilimsel topluluk tarafından değişik biçimlerde düşünüldüğü, nedenselliğin salt bir ad olduğunu görüşünde Thomas Kuhn'un bir öncelenişini görürüz: Kavram kültürel bir yapıntıdır.

Peirce pragmatizmin kurucusu olarak kabul edilir. Kendini öncelikle bir mantıkçı olarak gördü ve mantığı ise semiotiğin bir dalı olarak. Bu mantık konusunda ne düşündüğünü gösterir. Nedenselliği, aslında tüm kavramları reddetmek mantık kavramının kendisini anlamamakla olanaklıdır. Bu durumda sorulacak soru insan usunun kendini yadsımasının nasıl olanaklı olduğudur. Bu olanaksızdır, ve usu yadsıyan bilincin kendisi usunu kullanmayı sürdürür.

Peirce: Reasoning and the Logic of Things Nedensellik

Bertrand Russell (1959): "Beyond doubt [...] he was one of the most original minds of the later nineteenth century, and certainly the greatest American thinker ever."
A. N. Whitehead, while reading some of Peirce's unpublished manuscripts soon after arriving at Harvard in 1924, was struck by how Peirce had anticipated his own "process" thinking.
Karl Popper viewed Peirce as "one of the greatest philosophers of all times"
(http://en.wikipedia.org/wiki/Charles_Sanders_Peirce)

 

   
Belirlenim, Nedensellik, Olasılık
Belirlenim kavramının mantığının bilgisizi olan bilim felsefeciliği sık sık belirlenimi nedenselliğe indirger, nedensel determinizmden söz eder. Ve bu yapıldığında bile, neden-etki ilişkisinin belirlenimini "büyük bir derece" ile sınırlar ve nedensellik bağıntısının kendisini olasılığa, tahmine bozar.
      Belirlenim, İstenç, Özgürlük
İstencin belirleyiciliği insan eylemlerini mekanik nedenselliğe indirgemez. Özgürlük hiç kuşkusuz eylem için ussal belirlenimdir ve burada nedensellik sözcüğünün dil kullanımı doğa zorunluğundan bütünüyle başka bir anlam kazanır.
      Gerek Zorunluk Değildir
"Gerek" sözcüğü belirlenim alanında kullanıldığı zaman mantıksal ve olgusal zorunluk silinir. "Gerek" sözcüğü birincil olarak moral alana aittir ve bir yükümlülük imler. Ama yükümlülük zorunluk ile bir değildir ve yerine getirilmeyebilir. Bir cisme uygulanan kuvvetin cismin ivmesini arttırması "gerekir" anlatımı zorunluk imlemez. Sözcük bu düzeye dek Doğanın yasallığını reddeden irrasyonalizme, indeterminizme aittir.
Yasa Gerek değil ama Zorunluk imler.
Belirlenim, Zorunluk, Yasa
Belirlenim salt kendi için Zorunluk demek değildir. Ama nedensellik ile ilişkilendirilince zorunluk karakterini kazanır ve Doğa alanına uygulandığında Doğa Yasası ile ilişkilendirilir. Deterministik bir evren yasal bir alan, bir kozmozdur. Yasa zorunluk gibi evrensellik karakterini de taşır.
               




 
Laplace
Tümevarım, Olasılık
Us salt us olduğu için Tekilde durup kalamaz çünkü Tekil Evrensel ile karşıtlık içinde durduğu için Tekildir. Ama tekillerden evrensele ulaşmak için tekillerin deneyiminin sonsuza dek sürdürülmesi gerekir. Bu tasım .
YASA

     
     

Doğa, Ereksellik, Gelişim
Uzaysal-zamansal-özdeksel Doğa olabileceği herşey olma gizilliğidir. Eğer tüm varoluşun bir şans, bir olumsallık sorunu olduğunu ileri süren indeterminizm ile karşıtlık içinde düşünürsek, Doğada, bütün bir uzaysal-zamansal-özdeksel Evrende en yalın özdek biçimlerinden en karmaşık biçimlere gelişim belirli, zorunlu, ussal bir süreçtir. Birşeyin doğası, özü ya da gizilliği onun ereğidir ve Doğa gizillikten edimselleşmeye doğru ereksel ve kesintisiz bir süreçtir. Doğanın gelişimi varlığın tüm açınımını tüketmez ve Tin alanının gelişimi zorunludur. Gelişim Doğada durmaz.

Tin Doğadan doğar; ama Doğanın kendisinin doğması, varlığını kendisinde taşımaması, tersine bir oluş süreci olması Doğayı yaratıcı olarak görmemizi, natüralizmi ya da panteizmi doğrulamamızı önler.

Doğa belirleniminin kendisi Tin ile karşıtlık içinde olanaklıdır ve Tin olmaksızın Doğanın ne olduğunu söylemek olanaksızdır. .

Logos, Doğa ve Tin üçlü ilişkisi bir süreç olarak düşünülebilir. Doğa ve Tin ikili ilişkisi doğal bilinç tarafından daha kolay doğrulanabilir ve Doğanın Tini yaratması sağduyuya daha uygun görünür. Ama biraz düşünce bu ikili ilişkinin bir panteizm tonu taşıdığını, özdeksel Doğanın yaratıcılığını imlediğini gösterir. Logosun mantıksal olarak Doğayı öncelemesi ilişkisi yine aynı doğal bilince teizmi imliyor olarak görünür ve bu bakış açısı eşit ölçüde tek-tanrılı dinleri yaratan bakış açısıdır. Ama pozitivizm olarak Logosu tanrısallaştıran ve bu kendi metafiziğini yadsıyan yadsıyan bakış açısı da aynı materyalist bakış açısıdır.

       
 


 
Hegel, Doğa Felsefesi
Fizik görgül bilim olarak Doğa Felsefesinin gerecidir. Bu düzeye dek Felsefenin deneyim ile ilgisiz soyut düşünce olduğunu düşünmek ancak bu apaçık olguyu anlamaya köreltilmiş bir önyargıya bağlı olabilir. Doğa Felsefesinin kavramı onun görgül Fizikte doğal bilincin hiçbir biçimde ayrımsamadığı kavramsal içeriği dizgeselleştirmekten başka bişey değildir, tıpkı ölçme Geometrisinin Euklides tarafından belitsel yöntem temelinde de olsa bir Bilim düzeyine yükseltilmesi gibi, tıpkı dilbilgisi bilmeksizin de konuşabilen insanlığın Dil Bilgisini üretmesi gibi.
DOĞA FELSEFES VE BİLİM FELSEFESİİ

 
Hegel, Doğa Felsefesi, Görgül Fizik — 1
Fizik görgül bilim olarak Doğa Felsefesinin gerecidir. Bu düzeye dek Felsefenin deneyim ile ilgisiz soyut düşünce olduğunu sanmak ancak bu apaçık olguyu anlamaya köreltilmiş bir önyargıya bağlı olabilir. Doğa Felsefesinin kavramı onun görgül Fizikte doğal bilincin hiçbir biçimde ayrımsamadığı kavramsal içeriği dizgeselleştirmekten başka birşey değildir, tıpkı ölçme Geometrisinin Euklides tarafından belitsel yöntem temelinde de olsa bir Bilim düzeyine yükseltilmesi gibi, tıpkı dilbilgisi bilmeksizin de konuşabilen insanlığın Dil Bilgisini üretmesi gibi.
DOĞA FELSEFESİ VE BİLİM FELSEFESİ
   
Pozitivizmin Doğa Felsefesini ve genel olarak klasik felsefeyi ve bütününde bilimi reddetmesi olguları saltık saymasına bağlıdır. Ama olgunun saltık olmadığı sezgisi onu bütününde bilimi ve bilgiyi olanaksız görmeye götürür.       Olgu tekildir, ve tekil olana saltık olanın değerini, başka herşeyi hizaya çekecek bir ilkenin değerini vermek bilincin duyusalın ötesine, düşünceye dönmesini önler. Olgu olanın, görgül olanın bilgisi hiçbir zaman evrensel olanın, zorunlu olanın, yasanın bilgisi olamaz. Bilimin istediği ise tekil olgu değil ama evrensel belirlenimlerin dizgesidir.        



 
Hegel, Doğa Felsefesi, Görgül Fizik — 2
Görgül Fizik nesneler ile ilgilenirken, onları gözlerken, deney yaparken ya da deneyim edinirken düşünür, yalnızca duyumsamakla yetinmez. Düşünürken kendisinde, kendi öznelliği içindedir, çünkü yalnızca duyumsamaları değil, ama algılamaları, gözlemleri, deneyimleri vb. bilincinde yer alır, böylece özneldir, nesnel değil. Bu düzeye dek her doğal bilinç bilinçsiz bir solipsisttir, düşündüğünün, öznel olanın nesnel olarak var olduğu sanısı içindedir. Bilgiyi bilgi yapması gereken nesnellik, eğer böyle birşey varsa, düşüncenin kendisinden türetilmelidir. Bilinçte nesnel olan yan, onu kendi dışı ile, öznelliğinin karşıtı ile bağıntılayan yan duyusal-görüngüsel olan yan olamaz, çünkü bu özneldir.
DOĞA FELSEFESİ VE BİLİM FELSEFESİ

 

 

Einstein: Uzayın Sonluluğu
Eşzamanlılık

Michelson's basic experiment was to shoot a beam of light horizontally and vertically over a fixed distance. The speed of the earth through the ether should slow the vertical light. The results were always the same and showed no change.

      DOĞA FELSEFESİ VE BİLİM FELSEFESİ
   
Einstein (ya da başka herhangi biri, çünkü burada düşüncenin kendisi önemlidir, kimin düşündüğü değil) Uzayı sonlu olarak gördü. Bu usdışıdır, ve insan usu kendini yadsıma, bozma yeteneğini taşır, ve Uzay Einstein'ın bilincinde sonlu olabilir. Einstein tüm görgücü-olgucu felsefi temellerine karşın, ve başka her görgücü-olgucu gibi, normal bir insan gibi düşünmeksizin de yapamadı. Kavramlarının tüm öznelliğine karşın onların Realite ile, olgusal dünya ile bağıntılarını reddetmedi.       Uzay, zaman, özdek, kütle, devim — bu kavramlar ve Doğanın daha başka kavramları birdir. Ancak analitik düşünce onları ayırabilir, çözebilir, saltıklaştırabilir, çünkü saltık olmak ilişkisiz olmak, göreli olmamaktır.       Einstein'ın "Uzay-zaman" dediği tasarım Uzayın ve Zamanın dışsal olarak bir araya getirilmesidir. Her Uzay noktasının göreli üç boyutu vardır, der Einstein. Ve her Uzay noktasının belli başka bir nokta ile göreli kendi tikel t1 zamanı vardır, der. Böylece her uzay noktası başka her uzay noktası ile göreli olarak x1, y1, z1 ve son olarak t1 koordinatları ile tanımlanır. Bu onun düşüncesinde Uzayı ve Zamanı birleştirme ve Zamanın sürekliliğini, Eşzamanlılığı çürütme yoludur. Einstein yalnızca görgül zamana izin verir, çünkü Kavramları Olimpos'un doruklarından yeryüzüne indirmiştir. 'Evrensel Şimdi'yi saltık olarak görür ve reddeder. Eşzamanlılık görgül değildir, öyleyse saltıktır, ve öyleyse reddedilmelidir.
               

Gerçekten de her gözlemci için her uzay-noktasından ışığın ona ulaşma zamanı ile belirlenen kendi tikel zamanı vardır. Böylece görelilik kuramı için Zaman gözlemciden yayınan ve belli kalınlıkları da olan eşözekli küreler gibidir (Einstein dx değerini de sonlu bir büyüklük olarak, Dx olarak bozundurur).





 
Maxwell, Uzay
İki şey arasındaki uzaklık aradaki herhangi birşeyin varlığına bağımlı değildir.
      DOĞA FELSEFESİ VE BİLİM FELSEFESİ
DALGA — Double Slit Coherent Wave İnterference Patterns
   
IŞIK-ETHER — Michelson-Morley-Experiment
   
IŞIK-ETHER — The Michelson-Morley Experiment (2/3)
 
 
   
       
  Albert Abraham Michelson
1852–1931; Prusya Krallığında doğdu; 1855'te ailesi ile ABD'ye yerleşti ;1907'de bilim alanında ilk Nobel ödülünü alan ABD'li oldu;
A beam of light is depicted travelling between the Earth and the Moon in the time it takes a light pulse to move between them: 1.255 seconds at their mean orbital (surface-to-surface) distance. The relative sizes and separation of the Earth–Moon system are shown to scale.
     

Die relative Bewegung der Erde und des Lichtäthers
(1881)
von Albert A. Michelson. Master, U. S. Navy.
Die Undulationstheorie des Lichtes nimmt die Existenz eines als Äther bezeichneten Mediums an, dessen Vibrationen die Phänomene von Wärme und Licht erzeugen, und welches angenommenerweise den ganzen Raum erfüllt.

  Edward Williams Morley
1838–1923; Amerikan bilim adamı; 1887'de Michelson ile birlikte ışığın hızı üzerine Michelson–Morley deneyi olarak bilinen çalışmaları yaptı.
 
       
  Hendrik Antoon Lorentz; 1853–1928); Hollandalı; 1902 Nobel Fizik Ödülünü aldı; Lorentz Dönüşümleri olarak bilinen denklemleri türetti; Michelson-Morley deneyini açıklamak için Lorentz devinen cisimlerin devim yönünde kasıldıklarını (kısaldıklarını) ileri sürdü (Fitzgerald'ın daha önce yaptığı gibi).

Yerçekimi
Görgül Fizik Yerçekimi Kuvvetini Anlayamaz

A Universe from Nothing: Einstein, the Belgian Priest and the Puzzle of the Big Bang
[Editors' note: The following is an excerpt from theoretical physicist Lawrence M. Krauss's new book, A Universe from Nothing: Why There Is Something Rather Than Nothing (Free Press, 2012).] (http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=universe-from-nothing&WT.mc_id=SA_CAT_physics_20120210)

"In Einstein’s theory, as in Newton’s theory of gravity before it, gravity is a purely attractive force between all objects. This means that it is impossible to have a set of masses located in space at rest forever. Their mutual gravitational attraction will ultimately cause them to collapse inward, in manifest disagreement with an apparently static universe."

Yerçekimini "salt çekim kuvveti" olarak alan bu görüş bireysel değil ama geneldir. Görgül bilinç kuvveti karşıtlık ile ilişkilendirse bile bunu dışsal olarak yapar, itmenin ve çekmenin birliğini çelişkili olduğu için yadsır. Yerçekimi kavramı onun tam olarak bu çelişki olduğunu gösterir. Yerçekimi kuvvetinin varlığı onu bu belirlenimidir ve daha öte bir çıkarsamaya gereksinmez.

Yerçekimi salt çekim değildir. Bir etki olarak görüldüğünde, kuvvet bir karşı kuvveti varsayar. Ama Yerçekimi iki kuvvet değildir. Eğer bir soyutlama yaparak iki cisim arasında bir çekim kuvvetinden söz edersek, bu bir itme kuvvetine karşı uygulanıyor olmalıdır. Yerçekimi salt analitik bir çekme kuvveti değil, ama itmenin ve çekmenin birliğidir. Yerçekiminin salt çekim olmaması nedeniyledir ki doğal dil bile kavramı anlatmak için ayrı iki sözcük kullanır.



 

Newton, Saltık Uzay
"II. Saltık uzay [spatium absolutum], kendi doğasında, dışsal herhangi birşey ile ilişki olmaksızın, her zaman benzer ve devimsiz kalır. Göreli uzay saltık uzayların devinebilir bir boyutu ya da ölçüsüdür ki, duyularımız onu cisimler açısından konumu yoluyla belirler, ve kabaca devimsiz uzay yerine alınır."

 

      DOĞA FELSEFESİ VE BİLİM FELSEFESİ
   
Saltık Uzay geometrik uzay ya da geometrinin uzayıdır. Saltık Uzay göreli, e.d. ilişkili olmamalıdır çünkü saltıktır, e.d. soyuttur. Zaman ile, özdek ile, devim ile, bütününde herhangibir şey ile ilişkili olmamalıdır, çünkü göreli olanın karşıtıdır. Böyle olarak Saltık Uzay ancak düşünülebilen birşey, bir Gedankenexperimenttir.       Uzay Zamandan ve Özdekten ayrı olarak ussal, e.d. edimsel değildir. Uzayın Zaman ile birliği Einstein'ın görelilik kuramında olduğu gibi ikisinin bir boyutlar toplamı olarak yanyana gelmesi değildir. Uzayın Zamanı kendisinden ayrı bir nesne olarak içine alması da söz konusu olamaz. Uzay ve Zaman iki ayrı şey olarak birdir ve ancak soyutlamacı analitik düşünce onları ayırabilir. Bu birlik Özdeğin kendisidir. Özdek Devimi ancak mantıksal olarak önceleyebilir.       Uzay arı nicelik olduğu düzeye dek nicelleştirilebilir. Nicelik kavramının realite ile ilişkisi, e.d. belirlilik kazanması kavramın kendi diyalektiğinde yatar. Kavram saltık ya da soyuttur. Ama tam bu belirlenimsizliği belirliliği olumsuzlaması ve böylece ilişkili, belirli olmasıdır.




 
Newton, Devim Belitleri ya da Yasaları
Newton'ın 1. yasası evrende, realitede bulunmayan bir soyutlamadır ve kuvvet yoksa devim yoktur der. Tüm özdek kuvvetin etkisi altında ve böylece ivme durumundadır. 2. yasa kuvvet varsa devim vardır der. 3. yasa etki ve tepkinin birliğini, bir kuvvetin ancak başka kuvvete karşı uygulandığını bildirir.
DOĞA FELSEFESİ VE BİLİM FELSEFESİ



 
Newton, Evrensel Yerçekimi Yasasının Bildirimi
"II.
DOĞA FELSEFESİ VE BİLİM FELSEFESİ

www.ideayayinevi.com
25.02.2012